Profesyonel bir dil ile kaleme alınmış klasik bir özgeçmiş yerine hikayemi içimden geldiği gibi anlatmak istiyorum size.
Rakamlarla ifade edilmeyi pek sevmediğim için doğduğum yılı yazmıyorum. Gördüğünüz yaştayım…
Ama olur da doğum günümü kutlamak isterseniz; 1 Ağustos.
Sokakta oynamanın tadını doyasıya çıkarttığım bir çocukluk geçirdim. Kimi zaman iyi geçindiğimiz kimi zaman da taş savaşları yaptığımız bir aşağı mahalle vardı bizim. Sahip olduğum yara izleri nasıl bir çocukluk geçirdiğimi kanıtlıyor aslında. İlkokul ve ortaokul yıllarım okulu hiç sevmeyerek geçti. Lise hayatım ise biraz daha keyifliydi. Şahane arkadaşlarım ve öğretmenlerim oldu. Herhalde geçirdiğim en neşeli, en mutlu zamanlarımdı.
Üniversite sınavında gerçekten istediğim Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü’nü kazandım, 3.’lük derecesiyle de mezun oldum. Bölümümü çok severek okudum. Bu sevgiyle de öğrenciliğim sırasında mesleki birçok projede başarı ödülü kazandım. Yine bu sevgi, girişimcilik örneği sergilememi sağladı; Türkiye’nin ilk ve o dönemlerdeki tek on-line Halkla İlişkiler dergisi PR MAGAZINE’i kurdum, uzun bir sürede Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürdüm. Eğitimimi mümkün olduğunca devam ettirdim. İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı’nda da yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Bunların yanı sıra İngiltere’de East Berkshire College’da Marketing, İspanya’da Instituto Europa di Design’da Fashion Marketing eğitimi aldım.
İyi ki de yapmışım dediğim şeylerden bir tanesi de üniversiteden mezun olmadan henüz öğrenciyken çalışmaya başlamam. İlk iş yerim, İzmir’deki İletişim Fakültesi öğrencilerinin büyük bir çoğunluğunun başlangıç noktası olan Yeni Asır Gazetesi’ydi. Halkla İlişkiler Birimi’nde çalıştım.
İngiltere’deki eğitimimin ardından İstanbul maceram başladı. Tekstil, eğitim, perakende, finans ve turizm sektörlerinde bulunan şirketlerin pazarlama ve iletişim bölümlerinde uzmanlık pozisyonu ile başlayan profesyonel yaşantımda kısa bir süre içerisinde üst düzey yönetici konumuna ulaştım. Ta ki bir sabaha kadar…
Hamoğlu Holding’te İcra Kurulu Başkanı olarak çalışıyordum. Bir sabah işe giderken direksiyon başında nefes almakta güçlük çektiğimi, aslında hiç gitmek istemediğimi fark ettim. Arabayı kenara çekip biraz soluklandım ve sonrasında da gidip istifa ettim. Mesleğimde en üst düzey konumdaydım ama kendimi özgür ve mutlu hissetmiyordum.
O sabah benim hayatımda yeni bir dönem başladı. Güvenli limanlardaki gemileri yakıp kendi rotamı çizdim. Can dostumla birlikte moda sektöründe marka yönetimi ve iletişim hizmetleri sunan GF Design Studio’yu kurduk. O günden beri de özgürlüğün muazzam keyfini yaşıyorum. GF Design Studio çatısı altında, uzun yıllar tekstil sektöründe markalaşmak isteyen şirketlere danışmanlık yaptıktan sonra da “peki biz neden kendi markamızı yaratmıyoruz” düşüncesiyle de bu kez farklı bir yolculuğa başladık. O günden beri de GF DIŞ TİCARET TEKSTİL SANAYİ A.Ş. şirketimizin bünyesinde, hem kendi markamızı büyütüyoruz, hem tekstil ithalat ihracatı alanında çalışıyoruz hem de tasarım ve üretim danışmanlığı yapıyoruz.
Nedendir bilmem annem hep öğretmen olmamı istedi. Kafasında öğretmenliği yakıştırıyordu belki de benim gibi anlatmayı seven kızına… Anneyi kırmak olmazdı, eğitimin içine girdim. Eğitim şirketlerinde “pazarlama, kurumsal iletişim, marka iletişimi, müşteri ilişkileri, etkili iletişim teknikleri, temel satış becerileri, kişisel imaj” konularında bireysel ve kurumsal eğitimler verdim. Bir İzmir seyahatim sırasında annemle birlikte rutin akşam yürüyüşümüzü yaparken İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin önünden geçiyorduk. “Keşke burada hoca olsaydın” dedi. Dedi ya, anneyi kırmak olmazdı yine. Bir yandan İstanbul’da profesyonel yaşantımı devam ettirirken bir yandan da İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Öğretim Görevlisi oldum. Annemin istediği gibi “Gülay Hoca” oldum. Ben eğitimci olmanın harikulade hazzını yaşarken annem de arkadaşlarına “kızım üniversitede hoca” demenin gururunu yaşadı.
Enteresan deneyimler de yaşamadım değil. Yine bir gün annem TV izlerken “keşke televizyona çıksan” dedi. Ee yine kırmak olmazdı. Gittim, o dönemlerin en çok izlenen televizyon kanalı ATV’de iş dünyası ile ilgili bir yarışma programında jüri koltuğuna oturdum. Programın ilk yayınından 5 dakika önce annemi arayıp “ATV kanalını aç, izle” dedim. 2 ay boyunca da her gün canlı yayında anneme gülümsedim o da arkadaşlarıyla birlikte beni izledi.
Yazı yazmak benim için çok özel bir tutku. Hep bir şeyler karaladım ve devam da ediyorum. Birçok yayında denemelerim ve mesleki içerikli makalelerim yayınlandı. Yakında bir kitap da geliyor olabilir…
Hayatı güzel yaşamayı seviyorum. Güzel müzikler dinlemeyi, güzel yemek yemeyi, güzel içki içmeyi, kitapları, şiir okumayı, gezmeyi, bilinmeyeni keşfetmeyi, bazen de durmayı ve tabii aşık olmayı seviyorum.
Annemin şu andaki tek isteği; evlenmem. Lakin ben sadece kendi hayatımdan sorumlu olmanın özgürlüğünü yaşıyorum.