Dünyada ?mutlu şirket kültürü? yaratmak hedefiyle çalışma ortamlarını adeta bir oyun parkına dönüştüren uluslararası şirketlerin aksine Türk iş dünyasındaki şirketlerin büyük bir çoğunluğu ne yazık ki hala asık suratlı….
Şirketlerin eğlenceli ve güler yüzlü olması çok mu zor? Hiç de değil aslında.
Ama eğlencenin, eğlenmenin, keyif almanın, gülümsemenin, mutlu olmanın işleri aksatacağına dair bir kanının olduğu şirketler çoğunlukta. Bugün işyeri denince çalışanların koyu kıyafetler giydiği, ciddi konuşmalar yaptığı, çok ciddi davrandıkları, kahkaha atmaya çekindikleri, kurallara uymayanların cezalandırıldığı şirketler geliyor gözümüzün önüne. Hal böyle olunca; sabah alarm zili çaldığında kalmak istemeyen, söylenerek ve hatta lanet okuyarak kalkan, ayakları geri geri işe giden, çıkış saati olmuş mu, daha ne kadar var diye sürekli saatini kontrol eden, ertesi günün hafta sonu olmasını isteyen çalışanların olması da tabii ki kaçınılmaz. Pazartesi sendromu dediğimiz şeyin kaynağında da bu mevzu var. Bu sendrom, negatif enerji yüklü bir ortama girme korkusundan başka bir şey değil.
Şirketler sıkıcı ve ciddi olmak zorunda değil. Aksine sıkıcı oldukça zaman içerisinde kaybedeceklerinin bilincine varmaları gerekiyor. Harvard Üniversitesi?nce yapılan araştırmalarda mutlu çalışanların mutsuz çalışanlara oranla yüzde 70?e kadar daha verimli performans sergiledikleri sonucu ortaya çıkıyor. Günümüzün rekabetçi ortamında insanları hevesle ve şevkle çalıştıran şirketlerin başarılı olacakları, insanlara dayatma ile zorla iş yaptıran şirketlerin ise her geçen gün daha da zayıflayacakları gerçeğini görüyoruz. Bugün tüm çalışanların ama özellikle de bilgi işçilerinin çalıştıkları şirkette bir değer yaratabilmeleri için çalıştığı ortamda mutlu olmaları şart.
Tabii eğlenen şirketler demek, samimiyetsiz sürpriz doğum günü partileri veya yılda 1-2 kez futbol turnuvaları, piknikler düzenleyip sonrasında çalışanların birbirleriyle sohbet etmelerini, kahkaha atmalarını, 10 dakika soluk almak için dışarıya çıkmalarını ?işi asmak? olarak görmek değil. Elbette ki eğlence derken hedeflerin ve sonuçların ikinci planda kalacağı, vur patlasın-çal oynasın bir iş yerinden bahsetmiyoruz. İnsan hem neşeli çalışıp hem de verim üretebilir. Ama bütün denklemleri maddi değerler üzerine kurarak birey olarak hiçbir değer vermediğin çalışanına maksimum 15 dakikalık bir mum üfleme merasimi ile doğum günü organizasyonu yapman onun ruhuna ulaşmak için hiç yeterli değil.
Yani eğlencenin göstermelik birkaç etkinlik ile değil, şirket kültürü olarak o işyerinde mevcudiyet bulması önemli. İşi sevmenin, işyerini sevmenin yolu eğlenceden geçiyor. Çalışanlarını şaşırtan, etkileyen, alışılagelmişin dışında keyif deneyimi yaşatan şirketler, işe severek gelen çalışanlara sahip olacaktır.
Keskin kuralların, net hiyerarşinin hissedildiği lacivert renkli, asık suratlı şirketler yerine insanların tutkuyla, heyecanla, keyifle işlerini yaptıkları şirketler hayal edin. Sonuçlar nasıl olur sizce?